14/09/2024

F-35 Sipariş Defteri

Son güncelleme:
14.09.2024

F-35 için katılımcı ve müşteri ülkelerin kesinleşmiş (anlaşma ya da sözleşmeye bağlanmış) ya da beyan edilmiş alım adetleri:

05/09/2024

OSINT Kirliliği

Beyaz Show programındaki karakterlerden "Hamit".
Kendisi erken dönem "OSINT'çi" olarak kabul edilebilir.
Rus Savunma Bakanlığı 2 Eylül günü, bir Mil Mi-28 taarruz helikopterinin Kursk'ta ilerleyen Ukrayna ordu birliklerine karşı düzenlenen saldırılar sırasında uçuşunu gösteren bir video yayınladı. Son günlerde CEO'sunun Fransa'da gözaltına alınmasından dolayı gündeme gelen Telegram sosyal medya sitesinde paylaşılan videoda, Mi-28N taarruz helikopterinin güncellenmiş modeli olan Mi-28NM, silah yüklü olarak kalkış, uçuş ve iniş yaparken görülüyordu.

"EjShahid" (@EjShahid) rumuzlu bir X (eski Twitter) kullanıcısı, videonun bir kısmında yer alan bir ayrıntı üzerinden helikopterin uçtuğu bölgeyi tespit etti. Videoda kısa bir anlığına, helikopterin burnundaki SMS-550 elektrooptik kamera görülmekteydi. Kameranın lens camlarına yansıyan yeryüzü şekilleri ve ayrıntılar üzerinden söz konusu X kullanıcısı, helikopterin Rus Savunma Bakanlığının açıklamasının aksine Kursk'ta değil, işgal altındaki Donetsk oblastındaki Hromove mevkiinde uçtuğunu, koordinatlarıyla birlikte tespit etti. 

Açık kaynak istihbaratı (open source intelligence; OSINT) ile neler yapılabileceğine güzel bir örnek. Ancak bu vakanın bana düşündürdüğü başka bir husus daha var: OSINT kirliliği.

30/08/2024

50’nci Yılında Türk Fantomları

30 Ağustos 2024, McDonnell Douglas F-4E Phantom II savaş uçağının Türk Hava Kuvvetlerinde hizmete girişinin 50’nci yıldönümü idi. Havacılık tarihinde özel bir yere sahip, sayılı uçaklardan olan ve Türkiye’de de “Baba Fantom” ya da sadece “Baba” olarak anılan F-4, 1958 ile 1981 yılları arasında çeşitli modellerde 5,000’den fazla üretildi. Pek çok savaş, çatışma ve harekâtta görev almış olan F-4 halen İran, Yunanistan ve Türkiye’de uçmaya devam ediyor.

Phantom ile hem pilot ve yer personeli hem de havacılığa tutkulu kitleler arasında çok özel bir bağ bulunuyor. Bu uçak yalnızca görüntüsü ve güçlü J79 motorlarının gürültüsü ile değil aynı zamanda öncülük ettiği dönüşüm ile de Türk askeri havacılık tarihinde özel bir yere sahip. Zira Fantom’un hizmete girişi, modern Türk hava gücünün oluşum sürecinin de başlangıcını teşkil ediyor.

F-4E Phantom II’nin, en büyük kullanıcılarından olan Türk Hava Kuvvetlerindeki tarihi, bu bakımdan da önem taşıyor.

20/08/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 71

Silahlar ve Tereyağı podcast'in yetmişbirinci bölümünde HAMAS Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye'nin suikast sonucu öldürülmesinin ardından İran - İsrail gerilimi, senaryolar ve etkilerini konuştuk.


16/08/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 70

Silahlar ve Tereyağı podcast'in yetmişinci bölümünde ILA 2024 ve Farnborough International Airshow fuarları çerçevesinde dünyada askeri havacılık sektörünün mevcut durumu, gündemi, eğilimler ve konseptleri konuştuk.


24/07/2024

Rapor: Adapting Security: The Intersection of Turkiye’s Foreign Policy and Defence Industrialisation

Onlarca yıl süren yatırım ve reformların ardından Türkiye'nin savunma sanayisi, uluslararası savunma pazarlarında ciddi bir oyuncu olarak ortaya çıkıyor. Ancak bu başarıya giden yol kolay olmadı. Yükselen bir güç olarak Türkiye, stratejik özerklik arzusunu ABD, diğer NATO müttefikleri ve Avrupa Birliği ile ilişkiler de dahil olmak üzere çok sayıda başka faktöre karşı dengelemek zorunda kaldı. Öte yandan karar alıcıların da Türkiye’nin dış politika tercihlerinde olduğu kadar savunma politikalarında da derin izleri oldu.

Ankara'nın savunma politikalarındaki tercihleri, hem uluslararası siyasi sistemin yapı ve dinamiklerini yansıtıyor hem de karar alıcılar tarafından dış politikayı yönlendirmek için kullanılıyor. Örneğin ABD ile hizalanma, Soğuk Savaş'ın başlarında ABD ve diğer Batılı müttefiklerin sağladığı askeri araç – gerecin yoğun şekilde ülkeye akmasına yol açtı. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetlerinin hızlı bir şekilde modernleşmesine olanak sağlasa da, ekipman bolluğu ülkenin yeni doğmakta olan silah endüstrisinin gelişimini geciktirdi. Kıbrıs Krizi (1963-64) sırasında ABD tarafından sağlanan silahların kullanımına getirilen kısıtlamalar, ABD'nin uyumunun sınırlarını ortaya çıkardı. NATO müttefiklerinin Türkiye’de kamuoyunun sert tepkisini çeken ve kolektif hafızada derin izler bırakan ambargoları da bu bağlamda önem taşımaktadır.

1980'li yıllarda Türk ekonomisi liberalleşmeye başlayınca, Türkiye'nin savunma sanayii de Batılı firmalarla ortak girişimlere yönelerek bu duruma uyum sağladı. Batılı şirketler, Türk pazarlarına erişim karşılığında, ürünlerini Türkiye'de ortak üretime tabi tutmak için yeni teknolojiler ve sermaye getirdiler. 1990'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin çöküşü, Türkiye'nin yeni kurulan Rusya Federasyonu ile iyi ilişkiler kurmasına da olanak tanıdı. Aynı zamanda AB üyeliği, Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası dış politika gidişatında önemli bir tema haline geldi.

Her ne kadar savunma-sanayi ilişkileri ve Türk silah pazarı hem Rusya hem de Avrupa ilişkilerinde kilit rol oynamış olsa da, Türkiye'nin savunma sanayini geliştirme çabası sadece yerli silah üretiminin kalitesini artırmaktan ibaret değildi. Yeni ortaklar aynı zamanda Ankara'nın savunma sanayi bağlarını çeşitlendirme ve geçmişte güvenilmez olan Batılı tedarikçilere alternatif bulma arzusunu da yansıtıyordu. Bu durum, Rus S-400 (RS-SA-21 Growler) hava savunma sistemlerinin satın alınması ve ardından Türkiye'nin Lockheed Martin F-35 Lightning II savaş uçağının ortak yapımı projesinden çıkarılması gibi oldukça tartışmalı kararlara yol açacaktır. 

2010'lu yıllarla birlikte özgün tasarım ve ürünlerin ilk somut sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Kullanıma sunulan platform ve sistem çözümleri, Türk Silahlı Kuvvetlerine ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmış üstün yetenekler kazandırdı. Bu, terk edilme korkusunun hafifletilmesine yardımcı oldu ve bu yerli çözümlerden birçoğunun ihracat müşterileri arasında da cazip olduğu kanıtlandı. Bu durum Türkiye'nin güçlü bir büyüme ve yenilik sergileyen sektörüyle kendisini pazarın bozucusu olarak konumlandırmasına olanak tanıdı. Ancak savunma ihracatında dikkat çekici bir büyüme yaşayan Türk sanayisi ve otoriteleri, bu büyümeyi sürdürme konusunda yoğun bir baskı altında. Her ne pahasına olursa olsun ihracat yapma baskısı, uluslararası ilişkilere zarar verme ve Türkiye'nin uluslararası alanda imajını zedeleme riski taşır; özellikle de karar alıcılar savunma ihracatı ile ihracatçı hükümetlerin sorumluluğu arasındaki doğrudan bağlantıyı kuramazlarsa. Bu bağlamda, günümüzün çok kutuplu sistemi hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor; zira Türkiye, savunma sanayii yeteneklerini desteklemek ve yeni ve ortaya çıkan çıkarlarını dengelemek için istekli ortakların mevcudiyetini kullanıyor.

Prof. Dr. Serhat Güvenç, Doç. Dr. Sıtkı Egeli ve Dr. Çağlar Kurç ile birlikte, "National Defence Industry: From an Enabler of Turkey’s Pursuit of Strategic Autonomy to a Bridge between Turkey and Europe" projesi kapsamında kaleme aldığımız ve International Institute for Strategic Studies (IISS) tarafından yayımlanan "Adapting Security: The Intersection of Turkiye’s Foreign Policy and Defence Industrialisation" başlıklı raporumuz, bu sürece jeopolitik perspektiften ışık tutmayı hedefliyor.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

30/06/2024

3. Dünya Savaşı Çıkabilir mi? (Yoksa Zaten Çıktı mı?)

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik olarak 24 Şubat 2022'de başlattığı istila harekâtının üzerinden yaklaşık 2.5 yıl, HAMAS militanlarının İsrail'e 7 Ekim 2023 tarihli saldırısından sonra İsrail'in Gazze'ye yönelik sistematik soykırım harekâtı başlatmasının üzerinden de yaklaşık sekiz ay geçti. Her iki savaşın da sona ermesine yönelik ufukta bir umut görünmüyor. Tüm bunların üstüne de Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, İsviçre'de yayımlanan haftalık Die Weltwoche dergisine verdiği ve 15 Haziran'da yayımlanan mülakatında üç ya da dört aydan kısa bir süre içinde dünyayı ciddi bir çatışmanın beklediğini belirtmişti. Vucic bu öngörüsünü 24 Haziran günü Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında tekrarlayarak Avrupa ve dünyadaki mevcut durumun ileriki aylarda kızışmasını beklediğini söyledi.

Aynı gün, Habertürk televizyonunda canlı yayında soruları yanıtlayan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu konuyla ilgili olarak sorulan, "Siz Filistin meselesi başladığında 7 Ekim'de onun öncesinde Şubat 2022'de Rusya- Ukrayna savaşı başladığında bu çatışmaların yayılma riskine bölgesel manada dikkat çekmiştiniz. Sırbistan Başkanı Vucic'in de '3-4 ay içinde bölgesel bir savaş bekliyoruz' kabilinden açıklaması oldu. Bir de sizin o meşhur 7 Ekim'in sonrasında 'büyük savaş büyük barış' zihinlere kazınan söyleminiz var. Buradan bakarsak gerçekten bir 3. Dünya Harbi beklentisi de dahil olmak üzere bölgesel küresel bir savaş beklentisi içinde olmalı mı dünya? Bizim bu konudaki hazırlığımız nedir?" şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:

"Bence dünya bu senaryoyu ciddiye almalı, bu tehdidi ciddiye almalı. Böyle bir risk var. Bunu biz baştan beri diyoruz."

Tartışma yaratan bu açıklamadan kısa süre sonra, Milli Savunma Bakanlığı tarafından 27 Haziran günü düzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 3. Dünya Savaşı ihtimalinin göz ardı edilmemesine dair açıklamalarına yönelik gelen sorulara şunları söyledi:

“Birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi topyekûn bir risk var mı derseniz tabii ki bir ihtimal. Biz MSB olarak savunma ve güvenliğimize yönelik değerlendirmelerimizi yapıyor ve güncellenmesi gereken bütün planlarımızı yeni değerlendirmeler ışığında yapıyoruz. En hazırlıklı ülkelerden biri olduğumuzu da rahatlıkla söyleyebiliriz. TSK zaten dinamik bir ordu. Birçok coğrafyada sürekli faaliyetler icra eden bir ordu. Kendi planlarını, kendi lojistiğini test etmiş onaylatmış bir ordu. Dünyanın birçok noktasında barışı destekleme faaliyetleri de yapıyor. Üçüncü dünya savaşı gibi karanlık bir tabloyu başta ülkemiz olmak üzere kimse istemez, ama Ordumuzun da her türlü senaryoya hazır olduğunu belirtmek gerekir.”

Üst üste gelen bu açıklamalar, arka planda Ukrayna, Gazze savaşları da olunca yoğun tartışmalara neden oldu. Bu, bir süredir dünya çapında da siyaset, ordu ve akademi çevrelerinde de üzerinde düşünülen, tartışılan bir soru: Yeni bir dünya savaşının eşiğinde miyiz?

Belki de 3. Dünya Savaşı çoktan başlamıştır?

18/06/2024

10/06/2024

Rapor: From Client to Competitor: The Rise of Turkiye’s Defence Industry

Türkiye'nin savunma sanayii bir yol ayrımında ve ülke, gelecekteki rotasına ilişkin zor bir seçimle karşı karşıya. Bir yandan, Türkiye'nin uzun süredir devam eden kendi kendine yeten bir savunma sanayii kurma arzusu, önemli bir endüstriyel büyümeyi mümkün kıldı ve yabancı tedarikçilerin etkisini azaltarak Ankara'nın stratejik özerkliğini artırdı. Öte yandan, özellikle modern silahların ölçeği ve karmaşıklığı geliştikçe ve pazara yeni rakipler girdikçe, kendi kendine yeterlilik hedeflerinin sürdürülmesi giderek daha zor ve maliyetli hale geliyor. Her ne kadar bu durum endüstriyel işbirliğinin artırılması için bir itici güç sağlasa da, Türkiye'nin savunma sanayisinin gelişimi tarihsel olarak Batı'nın silah ambargolarına verdiği tepkiye dayanıyor.

Uluslararası sistem, Türk savunma sanayiinin kurulma ve genişleme süreci için çeşitli dönemlerde pek çok fırsat ve zorluk sundu. Ancak bu süreci ve gelecekteki kararları şekillendirecek faktörleri anlamak için liderlerin tutumları, stratejik özerklik arzusu ve Türkiye'nin yeni gelişmekte olan sanayisinin olgunlaşması gibi iç faktörlerin gidişatı nasıl etkilediğini göz önünde bulundurmak gerekli.

1920'lerde ve 1930'larda Mustafa Kemal Atatürk, 1950'lerde Adnan Menderes, 1980'lerde Turgut Özal ve 2000'lerden bu yana Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasi liderler, Türkiye'nin savunma sanayisine damgalarını vurdular. Bunu yaparken, uluslararası sistemin değişen doğasını kararlarına yansıttılar ve buna uygun politikalar geliştirdiler: Soğuk Savaş'ın başlarında Amerikan askeri ürünlerinin kabulü ve tüm askeri yapının bunlara dayalı olarak kurulmasından, 1960'larda Türkiye'nin kendi savunma sanayisine ihtiyaç duyduğunun giderek daha fazla farkına varılmasına kadar. Bu hedefler, 1974 yılında ve müteakip Türkiye'nin Kıbrıs'a düzenlediği askeri harekat sonrasında, ABD'nin Ankara'ya ilan edilmiş ve edilmemiş silah ambargoları uygulamasıyla pekişti. 

Türkiye, mutlak özerkliğin pratikte ulaşılamaz olduğunun farkındadır. Silah sistemlerinin yerlileştirilmesi birçok özgürlüğe izin verse de, bu süreç aynı zamanda farklı bağımlılık biçimlerini de beraberinde getirmekte. Bununla birlikte, Türkiye'nin savunma sanayi altyapısını kurarken uyguladığı, platform seviyesinden bileşenlere ve teknolojilere kadar inen 'yukarıdan aşağıya' stratejisi de, temel olarak zayıf önceliklendirme ve tutarlı bir prosedürel yaklaşım eksikliği nedeniyle eleştirilere maruz kalmakta.

Maliyetleri dengelemek için Türk savunma sanayii, askeri teknolojileri yerlileştirmeye ve üretmeye devam ederken silah ihracatına büyük ölçüde bağımlı hale gelmiştir. Ancak sektör, artan ciro ve ihracat rakamlarına rağmen, yeni pazar rakiplerinin ortaya çıkması ve özellikle 2010'ların sonlarından bu yana artan 'beyin göçü' oranı gibi uzun vadeli zorluklarla karşı karşıyadır.

Ankara işte bu ortamda bir yol ayrımıyla karşı karşıya. Türkiye Batılı müttefikleriyle çalışmayı tercih etse de Batılı olmayan ülkelerle işbirliğine de açık tutumunu sürdürüyor. Zira yabancı silah tedarikçilerine farklı derecelerde de olsa bağımlı olmak, özellikle de Ankara ile başlıca tedarikçilerinin politika ve önceliklerinin uyuşmaması halinde, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını gözetmesini kısıtlayabilir.

Prof. Dr. Serhat Güvenç, Doç. Dr. Sıtkı Egeli ve Dr. Çağlar Kurç ile birlikte, National Defence Industry: From an Enabler of Turkey’s Pursuit of Strategic Autonomy to a Bridge between Turkey and Europe" projesi kapsamında kaleme aldığımız ve International Institute for Strategic Studies (IISS) tarafından yayımlanan "From Client to Competitor: The Rise of Turkiye’s Defence Industry" başlıklı raporumuz, bu sürece ışık tutmayı hedefliyor.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

22/05/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 69

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışdokuzuncu bölümünde Collaborative Combat Aircraft (CCA) otonom kol uçucu insansız muharip uçak ve Jet Zero projeleri üzerinden savunma ve havacılık sektöründe start-up'lar, yeni program modelleri ve inovasyon yönetimini konuştuk.


18/05/2024

F-16'nın Hikayesi - 2

Dizinin önceki yazısı için:
• F-16'nın Hikayesi - 1



İki kez ilk uçuş gerçekleştiren ilk YF-16A prototipinden sonra, 72-1568 numaralı ikinci YF-16A 9 Mayıs 1974 tarihinde ilk kez havalandı. Bundan kısa süre sonra da rakip tasarım Northrop YF-17, 9 Haziran 1974'te ilk kez uçtu. İkinci YF-17 prototipi de 21 Ağustos'ta havalanacaktı.

LWF projesinde aday tasarımların uçuş programları 1974 sonuna kadar yoğun şekilde devam etti. Ancak LWF o sırada ABD'de ne devlet kurumlarının ne de kamuoyunun gündeminde ön sıralarda değildi: 1974 yılı, ABD siyasetinde, derin etkiler bırakacak önemli gelişmelere sahne olmaktaydı.
 
Watergate ve Kıbrıs
 
Skandal, 17 Haziran 1972 günü başkent Washington'da bulunan Watergate İş Merkezi'ndeki Demokrat Parti seçim bürosuna dinleme cihazları yerleştirmek için gizlice giren beş kişinin yakalanması ve bu beş kişinin Beyaz Saray'la bağlantılarının ortaya çıkması ile patlak vermişti. Başlatılan soruşturma, basının da ısrarlı takibi ile kısa sürede önce Başkan Richord Nixon'un yakın çalışma ekibi, sonra da kendisi üstünde yoğunlaştı. Nixon, ülke siyaseti ve kurumlarına yayılmış bir dinleme, komplo ve sabotaj şebekesinin başında olduğu ve bu şebekeye yönelik soruşturmayı engellediği suçlamaları karşısında daha fazla direnemeyerek 9 Ağustos 1974'te görevinden istifa etti. Onun yerine yardımcısı Gerald Ford geçti.
 
Tam da o günlerde, dünyanın bir başka köşesinde önemli askeri ve siyasi etkileri olacak gelişmeler yaşanmaktaydı.

29/04/2024

Siyah Gri Beyaz 19 Yaşında

Eser: Portrait of a Writing Man
Gustave Caillebotte

Bilgi, netameli bir kavram. Normal şartlar altında, deniz seviyesinde bir tencere dolusu suyun kaç derecede kaynadığı bir bilgidir. Deniz seviyesinde kaynamakta olan bir tencere suya parmağımı sokunca ne olacağı da bir bilgidir. Deniz seviyesinde kaynamakta olan bir tencere suya soktuğum parmağımı ne kadar süre orada tutabileceğim de bir bilgidir. Okuyarak, dinleyerek, tadarak ve dokunarak öğrendiklerim de bilgidir; yaşayarak, deneyimleyerek, hissederek edindiklerim de.

Öğrendiğim bir bilgiyi karşımdakine aktarabilmem için öncelik muhatabımla aramda bir bağ kurabilmem gerekli. Okuyucu, izleyici, dinleyici rolleri için bu bağ, haliyle tek taraflı olacaktır. Ancak okuyucunun ya da izleyicinin ya da dinleyicinin benim ilettiğim mesajı alıp bir bilgiye dönüştürmesi için kendi mevcut bilgi, deneyim ve hisleri ile harmanlaması gerekli. Mesaj benden çıktığı an muhatabıma ait bir bakıma. Bir hammaddeye dönüşüyor: Benim tasarladığım, ürettiğim bilgi ile muhatabımın o hammaddeyi alarak tasarlayıp ürettiği bilgi aynı olmuyor.

Bu, güzel bir şey. Çünkü bir birim bilgiden onlarca, yüzlerce bilgi üretmek mümkün. Ama tek bir şartla: Muhatap, aldığı mesaja bakmayacak, onu görecek. Duymayacak, dinleyecek. İşlemeden önce sorgulayacak.

Türkiye'de, ulusal savunma ve güvenlik camiasında çok denk geldiğimiz şeyler değil ne yazık ki bunlar. Karşı karşıya bulunduğumuz tehdit ve risklere; coğrafi, siyasi, askeri, toplumsal ve tarihi özkütlemize kıyasla "güdük" dahi denemeyecek bir akademik ve entelektüel tartışma iklimine, ortamına sahibiz. Dolaşıma giren düşünce ve yorumların çok büyük bir kısmı, belirli paket mesajların yeniden dolaşıma sokulmasından ibaret. Eleştirel düşünce ve sorgulayıcı bakış ile desteklenmiş güçlü bir fikrî altyapının varlığından söz etmek güç. "Yok" denemez elbet, ancak olması gerektiği yerde kesinlikle değil.

Olması gerektiği yere ulaşabilmesi için dolaşıma sokulan mesajların ve daha önemlisi bu mesajlar ile üretilen bilgilerin nitelik ve nicelik bakımından güçlenmesi gerek. Bilgiyi üretenlere de muhataplara da sorumluluk var burada.

Siyah Gri Beyaz okuruna, geride kalan 19 yılda benimle muhatap olduğu için teşekkür ederim.

18/04/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 68

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışsekizinci bölümünde İran'ın İsrail'e gerçekleştirdiği dron ve füze saldırısı, anlamı, anlattıkları ve yansımalarını konuştuk.


17/04/2024

Gösterişli Bir Hiçbir Şey: İsrail - İran Müşterek Fiilî Atışlı Hava Savunma Tatbikatı

Kıyam-1 balistik füzesinin Ağustos 2010'daki
test atışı (Kaynak: AFP/Getty Images)
İsrail 1 Nisan günü, İran'ın Suriye'nin başkenti Şam'daki büyükelçilik yerleşkesinde yer alan konsolosluk binasına hava saldırısı düzenledi. Saldırıda İran Devrim Muhafızları Ordusundan ikisi general rütbesinde yedi İranlı ile altı Suriyeli hayatını kaybetti. İran, ağır bir yanıt vereceğini açıkladı

ABD kaynakları en son 12 Nisan'da, İran'ın iki gün içinde İsrail'e yönelik saldırıya geçeceğini bildirmişti. Nitekim İran ve İsrail, son birkaç gündür hava sahalarında denetimi sıkılaştırmış, hava trafiğini kısıtlamıştı. 

Beklenen İran saldırısı, 13 Nisan gece saatlerinde başladı. İran'ın İsrail'e doğru çok sayıda kamikaze İHA (KİHA) uçurduğuna dair haberler ABD kaynaklı olarak sosyal medyada yer aldı. İran, "Sadık Vaat" adlı bir harekât başlattığını duyurdu. Irak üzerinden İsrail'e doğru uçan KİHA'ların görüntülerinin paylaşılmaya başlamasından bir süre sonra, İran'ın seyir füzeleri ve balistik füzeler de ateşlediği yönünde bilgiler yayıldı. Bir süre sonra da İsrail'in çeşitli kesimlerinde hava taarruzu sirenleri çaldı, hava savunma sistemlerinin faaliyetleri videolara yansıdı. 

Saldırı, İsrail'in olası karşılığı ya da İran'ın müteakip füze salvoları ile kısa süre içinde bölgesel bir savaşın patlak verme riskine sahip idi. Neyse ki bu, henüz gerçekleşmiş değil. Her iki ülkenin de bölgesel bir savaşı göze alabileceğine dair fazlaca emare de bulunmuyor. Bununla birlikte olay, askeri - teknolojik bakımdan pek çok önemli tartışma ve araştırma başlığını gündeme getirmiş bulunuyor.

18/03/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 67

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışyedinci bölümünde Özel konuk Özcan Ertem ile birlikte modern bir muharip uçak programı planlama ve yürütmenin zorlukları, göz önüne alınması gereken ve program kurgusunu şekillendiren faktörleri konuştuk.


05/02/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 66

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışaltıncı bölümünde beşinci nesil muharip uçak teknolojileri ve F-35'in özelliklerini konuştuk.


31/01/2024

F-16'nın Hikayesi - 1

Dizinin diğer yazısı için:
F-16'nın Hikayesi - 2



F-16, son 50 yılda Türkiye’nin ulusal savunmasında, askeri ve diplomatik ilişkilerinde ve bölgedeki neredeyse tüm çatışma ve savaşlarda doğrudan ve dolaylı olarak sayısız kez rol oynamış bir uçak.

20 Ocak 1974 tarihindeki ilk uçuşunun üzerinden 50 yıl geçmiş ve görünen o ki, dünya göklerinde en az 2040’lara kadar F-16 görmeye devam edeceğiz. Bu da 90 yıla yakın bir program ömrü anlamına gelir. 1974 tarihinde uçan YF-16 ile bugünkü en modern versiyon olan Block 70 arasında dış görünüş benzerliği dışında neredeyse hiçbir ortak nokta yok. Uçağın yapısal tasarımı, motor ve aviyonikleri büyük bir dönüşüm geçirdi. Halen de Block 70 adı altında yeni sistemlerin eklenmesi ile gelişimini sürdürüyor.

4,600’den fazla üretilmiş olan F-16, yalnızca bir askeri araç olarak değil, aynı zamanda siyasi ve diplomatik bir unsur olarak da pek çok kriz, çatışma, savaş ve müzakerenin konusu oldu. Bunun en güncel örneğini, Türkiye’nin ABD’den F-16V talebi sürecinde gördük.

Ömrünün yaklaşık olarak ilk yarısını tamamlamış, bu sürede zarfında da pek çok savaş ve çatışmada başrol oynamış bu istisnai uçağın hikayesini yazmak için 1974’ten daha geriye gitmek gerek.



14/01/2024

31/12/2023

Başlıksız

Eser: Istanbul Bosphorus Bridge
Sveta Makarenko
13. yüzyılda yönetim biçimi olarak cumhuriyeti benimseyen ve halen yürürlükteki anayasası 1600 yılında yazılan San Marino'nun dünyadaki en eski anayasal cumhuriyet olduğu kabul ediliyor. San Marino istisnası dışındaki en eski cumhuriyetlerin çoğu bu sisteme 19. yüzyılda geçmiş.

Bu da 29 Ekim 2023 günü 100. yaşını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti'ni, "orta yaşlı" olmasa bile gayet "yetişkin" bir cumhuriyet yapar.

Bu 100 yılın 43'ünde Cumhuriyet'in havasından, suyundan ve ekmeğinden ben de nasiplendim. Hep naçizane gurur duyduğum bir tevafuk, ben de bir 29 Ekim günü doğdum. 29 Ekim 2023 günü kendimin, ülkemin, dünyanın nerede olacağına dair pek çok düşünce, hayal, tahmin kurdum ve bozdum yıllarca. Düşündüklerimin çoğu gerçekleşmedi, gerçekleşenlerin çoğunu düşünmemiştim, her üçü için de. Fakat zaman tam olarak böyle bir şey; hazır olsanız da olmasanız da, isteseniz de istemeseniz de önünüze kendi gerçekliklerini getiriyor.

100 yılda Türkiye'nin nereden nereye geldiğinin, devletin ve milletin neleri başarıp neleri başaramadığının muhasebesini yapacak değilim. Akademik ve entelektüel birikimimi fazlasıyla aşması bir yana, tüm okumalarıma rağmen Cumhuriyet'in köklerini, Kurtuluş Savaşı'nı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün nasıl liderlik ettiğini ve süreci yönettiğini, Cumhuriyet'in kurulduğu dönemdeki iç ve dış koşulları hala tam olarak idrak edebildiğimi düşünmüyorum. Kazdıkça yeni bilgi, yeni dersler çıkıyor çünkü.

Bununla birlikte, geride kalan 100 yılda Türkiye'nin toplumsal ve siyasal düzlemlerde tutum, tavır ve düşüncelerini şekillendiren bazı özelliklerinden bahsetmek isterim. Bireysel, toplumsal ve siyasal düzlemlerde yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı şekillendiren bu hasletler, muhtemeldir ki önümüzdeki 100 yılda da yapacaklarımızı ve yaşayacaklarımızı belirleyecek.

Tümevarımın ve genellemenin tuzaklarına düşmemeye çalışarak, çok daha bilimsel ve nesnel sosyolojik, siyasi analizlerin yapılabileceğini de hatırlatarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milleti ile duruşunu, düşünce ve tavırlarını belirleyen üç ana unsur olduğunu iddia ediyorum. Bunları "Türkiye-merkezlilik", "köprü kimliği" ve "tepkisellik" olarak sıralıyorum.

Türkiye-merkezlilik: Totolojinin sınırlarında gezme pahasına, bu olguyu şu şekilde tarif etmeye çalışabilirim: Dünyada ya da çevremizde gerçekleşen her olayı, her eylem ve söylemi, bir numaralı hedef ya da ana nesnesi Türkiye olacak şekilde anlamaya, açıklamaya çalışmak; düşünce, eylem ve hareket tarzını bu doğrultuda belirlemek. Elbette ülkenin ve devletin çıkarlarını, güvenliğini ve geleceğini güvence altına almak ve geliştirmek için olayları Türkiye'yi ilgilendiren boyutları ile ele almak, bu şekilde tartışmak ve değerlendirmek gerekir. Ancak dünyayı, ölçüsünden fazla şekilde Türkiye merkezli görmeye çalışmak, toplumun ve devletin içine kapalı, her daim endişeli ve hatta katatonik bir yapıda kalmasına neden olabilir.

Köprü: Coğrafi olarak doğu ile batının, kuzey ile güneyin geçiş yolları üzerinde bulunan bir ülkenin, devleti ve milleti ile psikolojisi, davranış ve tutumlarında köprü psikolojisinin egemen olması, doğal bir sonuç. Ancak burada kanımca önemli bir sorun var: Köprü, edilgen bir nesne; kullanılan bir araç. Köprüyü kullanarak bir yerden bir yere ulaşırsınız; köprü olmazsa yolunuz uzar belki, en fazla daha fazla efor sarfedersiniz. O halde köprünün yapması gereken, yolcuyu kendine çekmek için albenisi olması lazım. Ama yolu ne kadar kısalttığından ve ne kadar sağlam, dayanıklı olduğundan başka önerebileceği pek bir şey yoktur köprünün. Konumunun ve nasıl inşa edildiğinin dışında bir hasleti olmasına gerek yoktur. 

Tepkisellik: Savunma reflekslerinin her zaman ön planda olması ya da edilgenlik olarak da tarif edilebilir. Devamlı surette çevresindeki gelişmelere karşı tepki geliştiren, statükoyu, mevcut durumu korumak için çaba gösteren ve kendi konfor alanının devamlılığını sağlamaya çalışan bir düşünce ve eylem yapısı bu. ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgali ve sonraki yıllarda yaşanan gelişmeler, uluslararası sistemde meydana gelen yarılmalar bu haleti ruhiyenin daha da gelişmesine sebep oldu diye düşünüyorum.

Gerek içeride, gerekse dışarıda olayları, aktörleri ve sistemi algılama, yorumlama ve bunlara dair kararlar alma şeklimizi, bu üç temel özelliğin bileşimi şekillendiriyor diye düşünüyorum. Geride kalan 100 yıl içinde küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde tüm sınamalar, risk ve krizlerde bu şekilde davrandık. Çok daha zor siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri sınamalar var önümüzde. İkinci yüzyılda hikayemizin ne olacağını, bu üç özelliği nasıl kullanacağımız, yanlarına yenilerini ekleyip eklemeyeceğimiz, nelerden nasıl dersler alacağımız belirleyecek.

Kendi adıma önemli dersler aldığım, önemli kararlar verdiğim bir yıl oldu 2023. Siyah Gri Beyaz okuruna ve ülkeme de aldığı ve alacağı derslerden olumlu sonuçlar üretebileceği bir yıl diliyorum.

22/12/2023

Uzmanlar ve Uzmanlık

Son yıllarda terör eylemleri, çatışma ve savaşlar ile uluslararası krizlerin meydana gelme sıklığında ve boyutunda büyük artış oldu. Bunların çoğu da Türkiye'nin yakın coğrafyasına yaşandı. Benzer şekilde Türkiye'de de son 10 - 15 yıllık süreçte iç güvenlik, siyaset ve ekonomi alanlarında çok sayıda kriz, dönüm noktası ya da travmatik olay yaşandı, yaşanıyor. İlaveten iç ve dış siyaset arasındaki sınırlar iyice muğlaklaştı: İç siyaset, başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda ve sektörde izlenen politikalar ile ticari faaliyetlerde uluslararası ilişkilerin ve dış siyasetin etki gücü hissedilir derecede arttı.

Tüm bu etkenler, karar alıcı ve uygulayıcılar kadar sıradan vatandaşların da yoğun bir "son dakika gelişmesi" bombardımanı altında kalması sonucunu doğurdu. Türkiye zaten ezelden beridir uzay - zaman eğrisini bükecek bir gündem yoğunluğuna sahip bir ülke, bu yeni bir şey değil. Ancak son yıllarda sanki biraz daha da koyulaştı ülke gündemi.

Bu sürecin en doğal ve en belirgin yansıması da gündemi yorumlayan, açıklayan, tartışan uzmanların basın - yayın organlarında, internette görünürlüklerinin artması oldu. İstisnasız her akşam haber kanallarında her biri birkaç saat süren tartışma programlarına uzman sıfatı ile katılan kişiler, Rusya - Ukrayna Savaşı'ndan iç siyasete, Ortadoğu'daki krizlerden savunma sanayiindeki projelere pek çok konuyu, ellerindeki uzun çubuklarla büyük ekranlara yansıtılan görüntüler önünde izah eder oldu. Gerek televizyondaki bu tür programlarda gerekse basılı yayınlar ve sosyal medyada yer alan bu analist ve yorumcuların, ele aldıkları konulara dair deneyim ve yetkinlikleri ile verdikleri bilgilerin doğruluğunun çoğunlukla, en hafif tabiriyle "sakat" olduğunu görüyoruz. Nitekim bu nedenle kendilerini zaman zaman gülünç duruma düşürmeleri, ellerinde tuttukları uzun çubuklardan mülhem, "oklavalılar" olarak anılmalarına neden oldu.

O halde şu soruları sorabiliriz: Bu oklavalılar, ne işe yarıyor? Pek çoğu uzmanlık alanları içine girmeyen konularda bile nasıl ve neden kamuoyunu yönlendirebilecek görüşler belirtebiliyorlar? Ve belki de en önemli ve en zor soru: Nasıl uzman olunur?

08/12/2023

T-72 Dünyanın En İyi Tankıdır

Gereğinden fazla iddialı ve hatta kışkırtıcı bir başlığa sahip bu yazının amacı, T-72'nin neden ve hangi gerekçelerle dünyanın en iyi ana muharebe tankı olduğunu savunmak değil. Seri üretimine 1960'ların sonunda başlanan, pek çok iyileştirme ve güncelleme ile halen farklı modelleri dünyadaki pek çok ülke ordusunda ve silahlı gruplar tarafından kullanılan bir tank T-72. 1970'lerden bu yana dünyadaki savaş ve çatışmaların birkaç istisna hariç tamamında kullanıldı. Hasım ülkelerin tanklarına, özellikle Batılı muadillerine karşı savaş alanında etkileyici bir performans sergilemiş olduğu iddia edilemez.

Bununla birlikte, 25 binden fazla üretilmiş T-72'nin, halen devam eden Rusya - Ukrayna Savaşı'yla birlikte yeniden alevlenmiş, nitelik ve nicelik arasındaki dengeye dair tartışmalara katkı sağlamak için güzel bir araç olduğunu düşündüm. Bu yazının başlığının esas amacı da zaten T-72'nin diğer tanklarla kıyaslamasını yapmak ama genel geçer kıstaslar üzerinden değil.


15/11/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 65

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışbeşinci bölümünde imalat teknolojileri ve endüstriyel dokudaki dönüşüm, sanayi ve teknoloji politikalarındaki değişim, Türkiye açısından riskler ve fırsatları konuştuk.


21/10/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 64

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışdördüncü bölümünde HAMAS'ın İsrail'e yönelik 7 Ekim saldırısı, HAMAS - İsrail savaşının geçmişi, İsrail'in Gazze'ye bombardımanı ve savaşın olası etkilerini konuştuk.


12/10/2023

26/09/2023

31/08/2023

01/08/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 63

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışüçüncü bölümünde IDEF 2023 savunma teknolojileri fuarı izlenimleri, Türk savunma sanayiinin durumu ve gidişatını konuştuk.


18/07/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 62

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışikinci bölümünde Avrupa'nın sanayi ve teknoloji kapasitesinin içinden geçtiği süreç, dünyadaki yarılmalar, Türkiye'nin önündeki fırsatları konuştuk.


04/07/2023

Alıntı ve Yeniden Yayımlama Hakkında Zorunlu Açıklama

Savunma ve Havacılık dergisine abone olduğum 1994 yılını, savunma ve havacılık alanındaki araştırmacılık kariyerimin başlangıcı olarak kabul ediyorum. Zira o tarihte yalnızca Savunma ve Havacılık ve diğer dergileri düzenli takip etmeye başlamadım aynı zamanda notlar alıp çapraz okumalar yaparak ilgimi çeken bu konularda kendimce araştırmalar yapmaya başladım.

Geride kalan yaklaşık 30 yıllık süre içinde gerçekten öğrendiğim tek şey, bilginin paylaşarak çoğaldığıdır. Emeğe, emek sahibine saygı çerçevesinde paylaşılan bilgi, taşın üstüne konan taş misali, büyür ve gelişir. İçeriği ne olursa olsun. Üreticisi kim olursa olsun; sıfatı, ünvanı, geçmişi, kurumu önemli değil.

Bu girişi şunun için yaptım:

Bir süredir bazı internet siteleri, sosyal medya sayfaları ve içerik paylaşılan ortamlarda Siyah Gri Beyaz'da yayımladığım içeriklerin alıntı ve adil kullanım sınırlarını aşacak şekilde kullanıldığını, hatta yazılarımın kaynak belirtmeksizin kısmen veya tamamen yeniden yayımlandığını görüyorum. Malesef bu tür intihal ve yeniden yayımlama vakaları son yıllarda giderek artmış durumda.

Siyah Gri Beyaz sitesindeki tüm içerik, iyi niyet, emeğe ve emek sahibine saygı kaideleri ve etik prensipler doğrultusunda ve hiçbir maddi karşılık olmaksızın araştırmacıların, meraklıların ve dahi tüm kullanıcıların istifadesine açıktır. Bugüne kadar Siyah Gri Beyaz sitesinde yayımladığım yazılar pek çok içerik üreticisi, web sitesi, haber organı ve akademisyen tarafından haber, video, yazı, tez ve benzeri çalışmalarında, bu ilke ve esaslar doğrultusunda kullanılmıştır. Benimle irtibat kuran mesleği, konumu, kurumu ne olursa olsun tüm kişilerle gerek yazılarımı gerek naçizane bilgi ve görüşlerimi de yine bu esaslar çerçevesinde, hiçbir maddi ya da manevi menfaat beklemeksizin ya da talep etmeksizin paylaşmaktayım. Bu duruşumda da hiçbir değişiklik yoktur.

Ancak Siyah Gri Beyaz'daki içeriği kendi çalışmasında kullanmak isteyen içerik üreticileri ve basın mensuplarından bir ricam var:

  • Lütfen, "Kullanım Koşulları" sayfasını dikkatle inceleyiniz.
  • Siyah Gri Beyaz sitesindeki yazılardan, yazının %20 kadarlık bölümüne kadar bir kısmı, adım ve yazının aktif linkini paylaşmak şartı ile alıntılayabilirsiniz.
  • Siyah Gri Beyaz sitesinde yayımladığım herhangi bir içeriği "yeniden yayımlama" yapmayınız. Yazılı ve açık iznim olmaksızın Siyah Gri Beyaz'daki bir yazının %20'lik kısmından fazlasını veya tamamını alıntılamayınız, yeniden yayımlamayınız.
  • Siyah Gri Beyaz'daki yazıları, aktif linkleri paylaşmak suretiyle internet siteleri ve sosyal medya kanallarında yayabilirsiniz.

Bilgi, paylaşıldıkça büyür. Emeğe ve emek sahibine saygı ise bunun ön şartıdır.

İntihal, bilgi ve emek hırsızlığı malesef akademik, profesyonel ve toplumsal hayatımızın tüm katmanlarında her gün -hatta giderek artan şekilde- tanık olduğumuz bir sorun. İntihal, yalnızca akademik dünya ya da akademik araştırmalarla ilgili bir kavram değildir. Emeğe ve emek sahibine saygı ile ilgili bir kavramdır. Bir kişinin, başka bir kişinin emeği ile oluşturduğu içeriği, sahibine atıf yapmaksızın kendi bilgi ya da görüşü gibi sunması, paylaşması hem etik ve ahlaki olarak, hem de hukuki olarak suçtur.

Naif değilim. Bu sorunun çözülmeyeceğinin, sık sık intihal vakalarıyla muhatap olacağımın farkındayım.

Ancak emeğimin çalınmasına ya da kötü niyetle kullanılmasına da asla sessiz kalmam. Bu, aynı zamanda Siyah Gri Beyaz okuruna karşı da sorumluluğumdur.

29/06/2023

Savunma ve Havacılık Sanayii 2022 Performans Raporu ve Bazı Değerlendirmeler

Yeni Zelanda'daki Skippers Canyon yolu
Fotoğraf: Dean Purcell

Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD), 2022 Performans Raporu'nu yayımladı.

Toplam 276 üyesi olan derneğin bu yılki raporuna 104 üye veri ile katkı sağlamış. Raporun sunuş yazısında SASAD Yönetim Kurulu Başkanı Osman Okyay'ın işaret ettiği üzere, sektör COVID-19 pandemisinin etkilerini atlatarak 2021 yılındaki yükseliş ivmesini devam ettirmiş görünüyor: Toplam ciro ve ihracat gelirlerinde dikkat çekici artışlar var. Ayrıca ürün ve teknoloji geliştirme harcamaları da büyük ölçüde artmış. Bu özellikle sevindirici, zira sektörün alt sistemden bileşene ve teknolojiye inecek şekilde yerlileştirmeye daha da odaklandığını gösteriyor.

Okyay, Rusya - Ukrayna Savaşı'nın ve Asya - Pasifik'teki jeopolitik gelişmelerin yeni ihracat fırsatları yarattığını vurgulayarak, çift kullanımlı ("dual use") teknolojilere, çözüm ve kabiliyet portföyünü genişletmek üzere yoğunlaşılmasına dikkat çekmiş.

Bu iki konu, Türk savunma sanayiinin önümüzdeki süreçte ana sınavlarından olacak gibi görünüyor.

07/06/2023

06/05/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 61

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışbirinci bölümünde Dünyada ve Türkiye'de yürütülen yeni nesil muharip hava platform projeleri, teknolojik, askeri ve siyasi etkileri, sundukları kabiliyetler, içerdikleri zorlukları konuştuk.


29/04/2023

Siyah Gri Beyaz 18 Yaşında

Eser: Opus 217
Paul Signac

Bilim-kurgu yazarı Isaac Asimov'un yakın arkadaşı Arthur Obermayer'in aktardığı ve MIT Technology Review'da yayınlanan "How Do People Get New Ideas?" ("İnsanlar Yeni Fikirleri Nasıl Bulur?") başlıklı bir makalede Asimov, yaratıcı düşünmenin ve yenilikçi fikirler bulmanın bazı ön şartlarını sıralar.

Makalenin yazılış öyküsü bir hayli ilginç: 1959 yılında Obermayer'in çalıştığı MIT bünyesindeki Allied Research Associates şirketi, DARPA'nın öncülü olan Advanced Research Projects Agency (ARPA) tarafından, nükleer silahlara karşı savunma tedbirleri geliştirme projesi alır. Üzerinde çalıştıkları pek çok yöntem ve tekniğin yetersiz kalacağının anlaşılması üzerine, sıradışı fikirler edinebilmek için farklı branşlardan insanları işe almaya karar verirler. Obermayer şirket yönetimine yakın arkadaşı Asimov'u önerir.

Projeye katılan Asimov, kısa süre sonra gizli belge ve bilgilere erişiminin yaratıcılığını ve özgür düşünmesini kısıtlayacağı için ayrılma kararı alır. Ancak ayrılmadan önce proje ekibi için bu makaleyi kaleme alır: Projeye tek katkısı bu kısa makaledir.

Birey ve ekip bazında yaratıcılığın koşullarının sıralandığı yazıda, en çok dikkatimi çeken konulardan biri, "noktaları birleştirme" idi. Burada Asimov, belli bir konuda yeni bir fikir oluşturmanın esasen mevcut bilgilerin farklı şekillerde birbirlerine bağlanması olduğunu, bunu yapmak için çalışılan alanda yetkinlik kadar, "noktaları birleştirme" yeteneğinin de gerektiğini belirtir.

Ancak noktaları birleştirirken, belli bir cesaret ve özgüven de gereklidir. Daha önce düşünülmemiş olanı kurcalamak, cüret gerektirir. Ayrıca ortaya çıkacak yeni fikir çoğunlukla mevcut kalıp, bilgi ve kanaate ters olacaktır. Kurulu düzene, otoriteye ya da ortak akla aykırı görünen bu fikri savunmak, fikir sahibi için kolay olmayacaktır.

Siyah Gri Beyaz ile geride kalan 18 yıla baktığımda bazı noktaları birleştirdiğimi, bazılarını beceremediğimi görüyorum. Pek çok veri ve fikir ile oynayıp, dev bir aşure kazanında karıştırmışım gibi. Tadı daha tam olmadı muhtemelen. Ne zaman olur, bilemem.

Bu süreçte bana eşlik eden sadık okura teşekkürlerimi sunuyorum.

27/04/2023

Rusya: Dün, Bugün ve Yarın


Prof. Dr. Mitat Çelikpala ve Emekli Büyükelçi Fatih Ceylan editörlüğünde hazırlanan ve "2014 Sonrası Rusya Federasyonu'nun Savunma ve Güvenlik Politikalarındaki Değişim" bölümünü kaleme aldığım "Rusya: Dün, Bugün ve Yarın" kitabı, A7 Kitap tarafından yayımlandı.



22/04/2023

TFX Projesi: Ne? Ne İçin? Nasıl? - 5

Milli Muharip Uçak (MMU), 16.03.2023 tarihinde motorlarını çalıştırarak kendi gücü ile piste çıktı ve bir süre ilerledi. Böylelikle projede taksi denemeleri başlamış ve projede büyük bir dönüm noktası aşılmış oldu. Bundan sonraki aşamalar, hangardan çıkış (roll-out) ve ilk uçuş olacak. 2026-2027 arası olarak belirlenmiş ilk uçuş tarihi önce 2025, sonra 2024'e çekilmiş, en son da TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil tarafından 2023 sonu olarak açıklanmıştı.

MMU'yu aslında bir "proje" değil bir "program" olarak değerlendirmek gerekiyor. Kabaca ifade etmek gerekirse, program bir projeler bütünüdür. Hedeflenen amaçlar doğrultusunda tasarlanan ve yönetilen projeler bütünü, programı oluşturur. Bu bakımdan MMU programının, bir çok projeden (ve onları meydana getiren alt projelerden) oluştuğunu ifade edebiliriz. Hatta MMU programının bileşenlerinden birinin, prototipi 16 Mart günü motorlarını çalıştırmış uçak olduğunu da iddia etmek mümkün.

Daha yalın bir ifade ile, MMU programını, yalnızca yeni nesil bir savaş uçağı geliştirme işi olarak ele almamak gerek. Benim bakış açıma göre MMU, MMU(askeri), MMU(sınai) ve MMU(siyasi) olmak üzere üç ana projeden oluşan bir program.


04/04/2023

Savunma Sanayiinde İhracat ve İş Geliştirme

Savunma Sanayii Araştırmaları Merkezi (SASAM) tarafından 20 Mart Pazartesi günü Teknopark Ankara’da düzenlenen Savunma Sanayii Medya Zirvesi'nde yaptığım "Savunma Sanayiinde İhracat ve İş Geliştirme" başlıklı konuşma.






05/03/2023

İlk 72 Saat

6 Şubat 2023 günü saat 0417'de merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi olan 7.8 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Doğu Anadolu Fay Hattı üzerindeki 10 ili kapsayan geniş bir alanda ağır yıkıcı etkisi olan bu depremi, aynı gün 1324'te yine Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesi merkezli 7.7 şiddetindeki ikinci bir deprem takip etti. Bu ikinci deprem, afetin sebep olduğu can kaybı ve yıkımı büyük ölçüde artırdı.

Bölgedeki ağır kış şartları, yıkımın geniş bir alanda, karayolları da dahil olarak gerçekleşmesi ve arama - kurtarma faaliyetlerindeki koordinasyon noksanlığı can kaybı sayısının yükselmesine neden oldu. 10 ilde 13.5 milyon kişiyi doğrudan etkileyen depremde, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından 1 Mart günü yapılan açıklamaya göre can kaybı 45 bin 89. Depremden kuzey kesimleri etkilenen Suriye'de ise en az 6 bin kişi hayatını kaybetti; patlak veren kolera salgını ise 1 Mart itibariyle 22 can almış durumda.

Depremin neden olduğu yıkımı, acıyı anlayabilmem, bu afetten etkilenmiş herhangi bir kişi ile empati dahi yapabilmem mümkün değil. Bu afeti ve sebep olduklarını anlatmaya yetecek yazı, görüntü, ağıt, türkü yok. Pek çok aile ve dahi sülale, tüm fertleriyle birlikte göçtü gitti. Basına, ekranlara yansıyan görüntüler, yaşananların azını dahi anlatmaya yeterli değil. Velev ki yetsinler, bu kadar büyük bir kahrı kavrayabilmek imkansız.

İşte burada "ne yapılabilirdi", "ne yapılmadı", "neden yapılmadı", "neden böyle oldu" gibi sorular da anlamını yitiriyor. Bunlar, felaketten önceye dair sorular çünkü; "ya olursa" sorusu ile açılacak tartışmalarda zikredilmeleri gereken türden. Peki, "bundan sonra ne yapılabilir" sorusu?

O daha anlamlı ve gerekli. Yaşamamızın bir olasılık değil zaman meselesi olduğu bir sonraki afeti, daha az acı ile atlatmak için.

05/02/2023

Türk Deniz Kuvvetlerinin Firkateyn İhtiyacı, Alternatifler ve Tip 23

Kaner Kurt'un youtube kanalındaki 03.02.2023 tarihli yayına Kozan Selçuk Erkan ile birlikte katılarak Türk Deniz Kuvvetlerinin firkateyn ihtiyacı, gündeme gelen İngiltere'den Tip 23 alım iddiaları ve alternatifler ile ilgili görüş ve değerlendirmelerimi paylaştım.


 



04/02/2023

01/02/2023

İngiltere'den Tip 23 Sınıfı Firkateyn Alım İddiaları

Ocak ayı içinde Türkiye ile İngiltere arasında Tip 23 sınıfı firkateynler ile ilgili görüşmelerin yürütüldüğüne dair haberler, yerli savunma basınına yansımış ve akabinde hararetli bir tartışma başlamıştır.[1] Yerli savaş gemisi geliştirme ve inşa projelerini büyük bir başarıyla yürüten Türkiye ile ilgili bu haber şaşkınlıkla karşılanmıştır.[2]

Konu ile ilgili değerlendirmelerini kamuoyu ile paylaşan emekli amiraller Cem Gürdeniz, böyle bir alıma kesin bir şekilde karşı çıkarken[3], Cihat Yaycı ise acil ihtiyaç perspektifinden olumlu görüş beyan etmiştir.[4]

Konu ile ilgili olarak 24 Ocak günü bir soruya yanıt veren Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Somutlaşmış, kesinleşmiş bir şey söz konusu değil. Bizim İngiltere Savunma Bakanı Sayın Wallace ile ikili ilişkilerimiz, NATO kapsamında temaslarımız var. Son Londra ziyaretimiz de bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz bir ziyaretti.” Şeklinde konuşmuştur.[5]

Dikkat çekici bir şekilde, Middle East Eye adlı haber sitesinde 20 Ocak günü Türkiye’nin İngiltere ile yalnızca Tip 23 sınıfı gemiler için değil, aynı zamanda Typhoon savaş uçakları, C-130J nakliye uçakları ve M60 ana muharebe tankları için motorları kapsayan, mali boyutu USD10 milyarı aşan bir paket üzerinde görüşme yürüttüğüne dair bir haber yayımlanmıştır.

Konunun kapsam ve ayrıntılarına dair başkaca bir bilgi, belge ya da açıklama mevcut değildir. Ancak bu satırların yazarı, böyle bir olasılığın dahi gündeme gelebilmiş olmasından dolayı son derece rahatsızdır.

İngiltere’den ya da başka bir ülkeden savaş gemisi ithali, Türkiye’nin yerli ve milli askeri gemi inşa sanayiine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekât bağımsızlığına ve Türk Deniz Kuvvetlerinin kabiliyetlerine büyük zarar verme riski taşımaktadır.

21/01/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 60

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışıncı bölümünde Dr. Kaan Kutlu Ataç ile birlikte Asya - Pasifik bölgesinde değişen dengeler ve kırılan jeopolitik fay hatları, Japonya'nın yeni dış siyaseti, savunma ve güvenlik politikalarını konuştuk.


14/01/2023

Türkmeneli TV - Ortadoğu Gündemi Programı

Türkmeneli TV'de Bilgay Duman ve Oytun Orhan'ın sunduğu Ortadoğu Gündemi programına konuk olarak Türk savunma sanayiinin gelişim süreci ve son durumu hakkında konuştum.


08/01/2023

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 59

Silahlar ve Tereyağı podcast'in ellidokuzuncu bölümünde SAHA Expo 2022 fuarı gözlemleri ve Türk savunma sanayiinde KOBİ'lerin konumu, KOBİ'lere yönelik fırsat ve tehditleri konuştuk.


07/01/2023

31/12/2022

Başlıksız

Eser: Fading Aeon
Niklas Sundin
Zor bir yıldı 2022; öncekileri çok rahatmış gibi. Özellikle yılın ikinci yarısının nasıl geçtiğini anlamadım desem yeridir: Zor bir tez süreci, kitap ve kitap bölümü projeleri, başlanılması ve bitirilmesi gereken raporlar ve diğerleri derken Aralık ayı geldi geçti, peşinden bir yılı daha süpürdü gitti. 

Dört Deniz Bülteni ve pek çok makale birikti. 2023'ün ilk işi bültenleri tamamlamak olacak.

Not defterimdeki "gündem" sayfasında tamamlanıp üstü çizilenler, tamamlanmayı bekleyenler ve yeni eklenenler var. Yine. Önceki yıllardaki gibi. Sonrakilerde olacaklar gibi. Bir havuzu bir senede dolduran musluk ile bir senede boşaltan musluk varsa havuz kaç senede dolar?

Ömrümün sonunda "gündem" sayfasındaki tüm maddelerin üstü çizilmiş olacak mı? Sanmam. En azından tamamlanmış olanların vereceği huzur ve tatmin hissini bolca yaşamış olmayı isterim.

Siyah Gri Beyaz okuru için de aynısını diliyorum.