13. yüzyılda yönetim biçimi olarak cumhuriyeti benimseyen ve halen
yürürlükteki anayasası 1600 yılında yazılan San Marino'nun dünyadaki en
eski anayasal cumhuriyet olduğu kabul ediliyor. San Marino istisnası
dışındaki en eski cumhuriyetlerin çoğu bu sisteme 19. yüzyılda geçmiş.
Bu
da 29 Ekim 2023 günü 100. yaşını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti'ni, "orta
yaşlı" olmasa bile gayet "yetişkin" bir cumhuriyet yapar.
Bu 100
yılın 43'ünde Cumhuriyet'in havasından, suyundan ve ekmeğinden ben de
nasiplendim. Hep naçizane gurur duyduğum bir tevafuk, ben de bir 29 Ekim
günü doğdum. 29 Ekim 2023 günü kendimin, ülkemin, dünyanın nerede
olacağına dair pek çok düşünce, hayal, tahmin kurdum ve bozdum yıllarca.
Düşündüklerimin çoğu gerçekleşmedi, gerçekleşenlerin çoğunu
düşünmemiştim, her üçü için de. Fakat zaman tam olarak böyle bir şey;
hazır olsanız da olmasanız da, isteseniz de istemeseniz de önünüze kendi
gerçekliklerini getiriyor.
100 yılda Türkiye'nin nereden nereye
geldiğinin, devletin ve milletin neleri başarıp neleri başaramadığının
muhasebesini yapacak değilim. Akademik ve entelektüel birikimimi
fazlasıyla aşması bir yana, tüm okumalarıma rağmen Cumhuriyet'in
köklerini, Kurtuluş Savaşı'nı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün nasıl
liderlik ettiğini ve süreci yönettiğini, Cumhuriyet'in kurulduğu
dönemdeki iç ve dış koşulları hala tam olarak idrak edebildiğimi
düşünmüyorum. Kazdıkça yeni bilgi, yeni dersler çıkıyor çünkü.
Bununla
birlikte, geride kalan 100 yılda Türkiye'nin toplumsal ve siyasal
düzlemlerde tutum, tavır ve düşüncelerini şekillendiren bazı
özelliklerinden bahsetmek isterim. Bireysel, toplumsal ve siyasal
düzlemlerde yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı şekillendiren bu
hasletler, muhtemeldir ki önümüzdeki 100 yılda da yapacaklarımızı ve
yaşayacaklarımızı belirleyecek.
Tümevarımın ve genellemenin
tuzaklarına düşmemeye çalışarak, çok daha bilimsel ve nesnel sosyolojik,
siyasi analizlerin yapılabileceğini de hatırlatarak, Türkiye
Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milleti ile duruşunu, düşünce ve tavırlarını
belirleyen üç ana unsur olduğunu iddia ediyorum. Bunları
"Türkiye-merkezlilik", "köprü kimliği" ve "tepkisellik" olarak
sıralıyorum.
Türkiye-merkezlilik: Totolojinin sınırlarında gezme
pahasına, bu olguyu şu şekilde tarif etmeye çalışabilirim: Dünyada ya da
çevremizde gerçekleşen her olayı, her eylem ve söylemi, bir numaralı
hedef ya da ana nesnesi Türkiye olacak şekilde anlamaya, açıklamaya
çalışmak; düşünce, eylem ve hareket tarzını bu doğrultuda belirlemek.
Elbette ülkenin ve devletin çıkarlarını, güvenliğini ve geleceğini
güvence altına almak ve geliştirmek için olayları Türkiye'yi
ilgilendiren boyutları ile ele almak, bu şekilde tartışmak ve
değerlendirmek gerekir. Ancak dünyayı, ölçüsünden fazla şekilde Türkiye
merkezli görmeye çalışmak, toplumun ve devletin içine kapalı, her daim
endişeli ve hatta katatonik bir yapıda kalmasına neden olabilir.
Köprü: Coğrafi olarak doğu ile batının, kuzey ile güneyin geçiş yolları üzerinde bulunan bir ülkenin, devleti ve milleti ile psikolojisi, davranış ve tutumlarında köprü psikolojisinin egemen olması, doğal bir sonuç. Ancak burada kanımca önemli bir sorun var: Köprü, edilgen bir nesne; kullanılan bir araç. Köprüyü kullanarak bir yerden bir yere ulaşırsınız; köprü olmazsa yolunuz uzar belki, en fazla daha fazla efor sarfedersiniz. O halde köprünün yapması gereken, yolcuyu kendine çekmek için albenisi olması lazım. Ama yolu ne kadar kısalttığından ve ne kadar sağlam, dayanıklı olduğundan başka önerebileceği pek bir şey yoktur köprünün. Konumunun ve nasıl inşa edildiğinin dışında bir hasleti olmasına gerek yoktur.
Tepkisellik:
Savunma reflekslerinin her zaman ön planda olması ya da edilgenlik
olarak da tarif edilebilir. Devamlı surette çevresindeki gelişmelere
karşı tepki geliştiren, statükoyu, mevcut durumu korumak için çaba
gösteren ve kendi konfor alanının devamlılığını sağlamaya çalışan bir
düşünce ve eylem yapısı bu. ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgali
ve sonraki yıllarda yaşanan gelişmeler, uluslararası sistemde meydana
gelen yarılmalar bu haleti ruhiyenin daha da gelişmesine sebep oldu diye
düşünüyorum.
Gerek içeride, gerekse dışarıda olayları, aktörleri ve sistemi algılama, yorumlama ve bunlara dair kararlar alma şeklimizi, bu üç temel özelliğin bileşimi şekillendiriyor diye düşünüyorum. Geride kalan 100 yıl içinde küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde tüm sınamalar, risk ve krizlerde bu şekilde davrandık. Çok daha zor siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri sınamalar var önümüzde. İkinci yüzyılda hikayemizin ne olacağını, bu üç özelliği nasıl kullanacağımız, yanlarına yenilerini ekleyip eklemeyeceğimiz, nelerden nasıl dersler alacağımız belirleyecek.
Kendi adıma önemli dersler aldığım, önemli kararlar verdiğim bir yıl oldu 2023. Siyah Gri Beyaz okuruna ve ülkeme de aldığı ve alacağı derslerden olumlu sonuçlar üretebileceği bir yıl diliyorum.